2 Kasım 2010 Salı

V for Vendetta

Devranın kötü değil, daha kötüye döndüğü gün, şiiri, felsefeyi, düşünmeyi ve değişimi bıraktık. Dünyanın kendi ekseninin belini kırarcasına hızlandığı bu gidişatta kendi küçük dünyalarımıza gömüldük; bir devekuşu gibi ama ondan daha aciz ve onursuzca… Bir yerlerde kendimizi unuttuk, rutinin verdiği zehirle doldurduk içimizi. Tüm büyük anlatılar bitmiş, devrimler sona ermiş, kaleler yıkılmış ve evet yalnız kalmıştık. Koca dünyaya karşı bir başına, üstümüze giydiğimiz takımların altında çıplak ve zayıf. Geriye savunmamız gereken tek bir kale kalmıştı: Buram buram ölüm korkusuna bürünmüş bedensel varlığımız. İnanmanın demode, bağlılığın ilkellik, özgürlüğün Lewis marka kotla eşdeğer olduğu gün yeni bir sisteme açtık gözlerimizi. Refahın, bolluğun, açık bilgi akışının ortasında tüketmenin verdiği esrime ve tutsaklığın bastırılmış iştahıyla önümüze çıkan her şeyi silip süpürdük. Mutlak özgürlüğün ilan edildiği gün totaliter eğlence buyruğunun manyetiğine kapıldık. Gülmek, kahkahalara boğulmak ve karşımızdakiyle aramıza hep o müstehzi ifadeyi inşa etmek zorundaydık. Tükettikçe daha unuttuk kendimizi. Unuttukça maskeledik, öyle ki maskenin ardında maskelerden başka bir başka gerçeklik kalmayana dek…
Sonra bir çılgın çıktı, ortalığı birbirine kattı, ateşi çalmaya cüret etti bir kez daha. Taktığımız maskeleri yüzümüze vururcasına çıkan bu maskeli süvari bir hayalet gibi kentin karanlığında arz-ı endam eder oldu. Ve peşi sıra şunları fısıldadı kulağımıza: “5 Kasım’ı Unutma!”

Bu maskenin altında bir yüz var...
ancak benim değil.
Ne altındaki kaslardan daha "ben"dir o yüz...
ne de altındaki kemiklerden.
Bu maskenin altında etten daha fazlası var.
Bu maskenin altında bir fikir var!
Ve fikirler kurşun geçirmez!..



Artık korku kalmamıştır, özgürlük böyle başlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder