16 Mayıs 2011 Pazartesi

Demokratik Medya İster misin ?


Demokratik bir medya için nelerin gerekli olduğunu anlatabilmek için önce ülkedeki mevcut düzenden bahsetmek gerekir. Ülkemizdeki iktidar sahiplerinin medya organları üzerindeki etkisinden bahsedelim. Örneğin, şuan iktidar sahibi AKP ile Doğan Holding'in patronu Aydın Doğan ilişkisi. AKP ilk iktidara geldiğinde oldukça yakın ilişkiler içindeydiler. Aydın Doğan'ın sahibi olduğu medya organlarında daha çok AKP lehine haberler yapılıyordu ve aleyhine olan haberler ise en az zıtlıkla yansıtılıyordu hatta yer bile verilmiyordu. Ayrıca Aydın Doğan'ın sahip olduğu diğer iş alanlarında da hükümet, Doğan Holding'e kolaylıklar sağlıyordu. Yani, AKP, petrol ofisinin girdiği işlerde Doğan Holding'e, Aydın Doğan da buna karşılık elinde bulunan medya organlarını AKP lehine kullanıyordu. Ancak daha sonra aralarında çıkan anlaşmazlıklar sonucu bu iyi ilişkileri bozuldu ve bu sefer de birbirleri alyhine çalışmalar yapmaya başladılar. Bu olaydan sonra Aydın Doğan'ınbeş milyar dolarlık vergi borcu çıktı ve sahip olduğu iş alanlarında zorluklar yaşamaya başladı. Bu örnek üzerinden iktidarın medya üzerindeki etkisini görebiliriz. Dolayısıyla diğer medya kuruluşları da iktidarla iyi geçinmek zorundalar. Bunun nedenini de başbakan'ın şu sözleri oldukça net şekilde açıklıyor; "Taraf olmayan bertaraf olur." Nitekim başbakan'ın bu sözleri doğrudur. Mesela bir süre öncesine kadar Kanaltürk Tuncay Özkan'a aitti ama iktidara zıt haberler yaptığı için öncelikle reklam ambargosu almaya başladı. İktidar tarafından büyük firmalara baskı yapıldı ve Kanaltürk'e reklam verilmesi engellendi. İlk aşama buydu. İkinci aşama ise reklam gelirleri olmadığından kanal para kaybetmeye ve doğal olarak borçlanmaya başladı. Bunun sonucunda da Tuncay Özkan kanalını satmak zorunda kaldı. Kanalı satın alan kişiler de iktidara yakın kimselerdi. Biz bundan ne anlıyoruz ? İktidar, işine gelmeyen medya kuruluşlarını susturuyor ve kendi tarafına çekiyor. Yukarıdakine benzer bir örnek İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi kontrolündeki italyan medyası ve Sabina Guzzanti arasında da görülebilir.
Ülkemizde medya ikiye ayrılır; iktidar yanlısı olanlar ve iktidar yanlısı olmayanlar. İktidar yanlısı olmayıp da zıt görüşten yayın yapabilen medya kuruluşları ise nerdeyse yoktur.
Şuan ülkemizdeki tüm medya kuruluşlarının demokratik bir yapıya sahip olduğunu düşünelim. Herkes istediğini söyleyip, yazabiliyor. Sansür yok. Baskı yok. Bunun sonucunda ne olurdu peki ?
Böyle demokratik bir medya düzeni pekala uygulanabilir. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Asıl sorun ise bundan sonra başlıyor. Tüm medyalar bu kadar özgür olduğu zaman baskılar, işten çıkarmalar, sansürlemeler, gözaltına alınmalar ve hatta tutuklanmalar başlayacak. Sorun medyanın demokratik olmaması veya olamaması değil. Medya demokratik olursa iktidar tarafından sansürlenir ve baskıya uğrar. Yukarıdaki örneklerde belirttiğim gibi birçok medya kuruluşu kapanmak veya satılmak zorunda kalabilir. İşte bu yüzden ülkemizde demokratik medyanın olabilmesi için iktidarın sahip olduğu gücün gerçek anlamda denetlenebilir olması gerekmektedir.
Medya kuruluşlarından iktidar korkusu nedeniyle demokratik bir medya düzeni beklemek tamamiyle hayaldir. İktidara karşı gelenlerin durumu ise yukarıda anlattığım gibidir.
İktidarın medya üzerindeki etkisinden yanında dinin medya üzerindeki etkisi de oldukça büyüktür. Hiçbir medya çalışanı ülkedeki çoğunluğun inandığı karşı bir haber yapamaz veya eleştiremez. Bu da bana göre bir kısıtlamadır. Zaten şu anki iktidar sahipleri de dini kullanarak başa gelmişlerdir ve hala dini bir siyasi ideoloji olarak kullanmaktadırlar. Medya neden böyle bir gücü karşısına almak istesinki ?
Demokrasiden bahsedilebilecek bir medyatik düzende medya kuruluşlarının takip edilme oranı azalacaktır. Yani dine zıt görüş bildirmese bile eleştiren medya kuruluşları aynı zamanda iktidarı da eleştirmiş olacağından, bu iki gücü de karşısına almış olacaktır ve bunun sonucunda doğal olarak batacaktır.
Demokratik medya sistemine ülkemiz açısından baktığımızda durum böyle. Peki dünyanın neresinde gerçekten demokratik bir medya düzeni var ki ? Medya çok önemli bir güç hatta dördüncü güç olduğu için dünyanın her yerinde kim güçlüyse, medya onun kontrolünde olacaktır.
Bu durumda da medyanın demokratik bir sisteme sahip olması imkansızdır.
Medyanın demokratik olabilmesi için fedakarlık yapılması gerekir. Ancak bu da çok kısa bir süre için geçerli olacaktır. Yani medya çalışanları sansürlenmeyi, kovulmayı, gözaltına alınmayı, tutuklanmayı, çalıştıkları medya kuruluşunun ceza almasını ve hatta kapatılmasını göze alırsa, kısa bir süre için demokratik bir medyaya sahip olabiliriz.

10 Mayıs 2011 Salı

Çıldırtan Proje


Başbakan'ın geçen günlerde açıkladığı çılgın projenin iç yüzünü yavaş yavaş öğrenmeye başlıyoruz. Projenin 2023 yılında tamamlanması öngörülüyormuş. Bu projenin asıl dikkat çeken yanı ise yeni yapılacak olan boğazın etrafında oluşacak rant miktarı. Bu rant miktarının yaklaşık 500 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Bu miktar üçüncü köprünün yaratacağı miktardanda fazla.
Üçüncü köprünün yaratacağı tahmin edilen rant miktarı ise 350 milyar dolar civarında. Bu kadar büyük para söz konusu olunca bu projenin hükümet üyelerinin söylediği gibi hizmet için mi yoksa rant için mi olduğu şüphe uyandırıyor.
Bu proje etrafında oluşacak yeni yerleşim yerleri İstanbul'u kaos'a sürükleyebilir. Yeni yapılacak yerleşim yerlerine yerleşecek insanlar, istanbul nüfusunu dağıtmak yerine aradaki boşluklarında doldurulmasını sağlayıp zaten şuan yeterince kalabalık olan İstanbul nüfusu daha çekilmez bir hale gelecek. Haliyle kalabalıklaşan nüfusta istihdam sıkıntısı da artacak.
Projenin yapılması halinde İstanbul bazı su kaynaklarından mahrum kalacak ve bu da su fiyatlarına zam olarak yansıyacak. Zaten yaz aylarında su sıkıntısı çeken İstanbul, mevcut su kaynakları da kesilince bakalım ne yapacak.
Proje henüz faaliyete geçmediği halde projenin yapılacağı güzergah üzerindeki arsaların fiyatı iki kat artmış durumda. Pojenin tamamlanmasından sonra o çevreye yapılacak alışveriş merkezleri, siteler ve diğer yapılardan hükümete yakın olan inşaat şirketleri pastadan paylarını alacak. Bunun yanında İstanbul'da imar'a açılan arsalar azaldığı için hükümet yeni rant alanları yaratma peşinde. Bu yeni rant alanlarının en büyüğü de çılgın proje sayesinde doğacak.
Ayrıca yeni yapılacak boğaz üzerine de köprüler yapmak gerekecek ve köprü geçiş ücretleri adı altında halktan daha da çok vergi alınabilecek. Örneğin, Silivri'de yaşayan birisi bostancıdaki işyerine gidebilmek için fazladan bir köprü geçmek zorunda kalacak. İşe gelişlerde iki köprü, işten dönüşlerde iki köprü, günde toplam dört köprü geçiş ücreti ödeyecek. Bu hesap genele yansıtıldığında köprü geçiş ücretlerinden de büyük bir para geliri elde edilecek.