24 Ekim 2010 Pazar

Dracula

                                                    !!! Tümüyle Spoiler !!!

1931 yılında çevrilen Béla Lugosi'nin oynadığı Dracula ile 1992 yılında çevrilen Gary Oldman, Keanu Reeves ve Anthony Hopkins'in oynadığı Dracula arasında epey bir fark vardır.

Bram Stoker'ın yarattığı efsanevi vampir draculayı işler ikiside fakat farklı bakış açılarıyla; 94 yılının Draculası kaybettiği aşkının peşindedir. 31 yılının Draculası ise sadece bir gelin ister.
İki film arasındaki efektler karşılaştırılamaz elbette. 31 yılındaki efektler oldukça basittir hatta birçok sahnesini tebessümle izleyebilirsiniz.

94 yılındaki film Prens Vlad Tepes'in nasıl Kont Dracula Haline geldiğini de açıklar.
Béla Lugosi'nin çok iyi bir oyunculuk sahnelemesi bile filmi basit olmanın ötesine taşıyamaz. Hele de filmin sonu size "eehhh" dedirtebilir.

Gary Oldman'ın canlandırdığı Dracula ise efsanenin neden insanların üzerinde bu kadar etkili olduğunu kolayca açıklayabilir. O yılların İngiliz moda tarzıyla giyinmiş ve mavi gözlüklüklerinin arkasından bakan Londra sokaklarındaki Draculadan başkası değildir. Gary Oldman sadece Draculayı değil o yıllardaki bir beyefendinin nasıl olduğunu da gösterir bize.

Anthony Hopkins'in Dr. Gabriel Van Helsing rolü de filme değer katan şeylerden biridir. Garip hatta uçuk bir bilim adamı olan Dr. Van Helsing, Draculanın peşindedir ve onu avlamaya çalışır. Keanu Reeves'in de hatırı sayılır bir etkisi vardır ama Anthony Hopkins ve Gary oldman'ın yani;  Dr. Van Helsing vs Kont Dracula'nın karşılıklı oyunculuğu filmin tekrar tekrar izlenesi sahneleridir.

Eğer hala izlemediyseniz ve kimdir bu Dracula diye merak ediyorsanız bu filmi izlemelisiniz.

Dracula şimdiye kadar yaratılmış bütün vampir karakterlerinden farklıdır. Anne Rice'ın yarattığı 2000 yıllık bir vampir olan Marius De Romanus ve Charlaine Harris'in yarattığı 1000 yıllık Eric Northman ve yine 2000 yılllık Godric'i ayrı bir kefeye koymak gerek tabi.

15 Ekim 2010 Cuma

Asi Gençlik (Rebel Without A Cause)

Gençlik filmi denildiğinde bu film gelir aklıma. Gerek - başta Jim Stark rolünde James Dean olmak üzere - oyunculuk gerek konusu gerekse karakterler ve onların arasındaki diyaloglar, gençlik filmlerinin tahtına oturtur bu filmi.
Amerikan Pastası serisi ve çoğunluğu Amerikan filmi olan sözde gençlik filmlerinin seks konusu üzerinden işledikleri gençlik yine Amerikan filmi olan bu filmde "Genç olmak nedir?" i sorgulayan bir başyapıttır.

                                                         ! Spoiler içerir !

Jim Stark asi bir gençtir ama serserilik yapmaz, ayırabilmiştir bu ikisini birbirinden. Beladan uzak durmaya çalışır. Eve gitmek istemez hatta evin onun için bir tımarhane olduğunu söyler. Aradığı baba figürünü hiçbir zaman bulamamıştır. Evde baskın figür annedir. Bu durum Jim'in çok canını sıkar. Bir de annesinin boğucu otoritesi onun için iyice dayanılmaz bir durumdur. Babasından onu annesine karşı savunmasını ister fakat babası bunu yapmayınca bu bardağı taşıran son damla olur onun için. Kendisine "Ödlek" denmesinden nefret eder ve aksini kanıtlamak için istemeden de olsa belaya bulaşır.

Judy (Natalie Wood) esas kız da evde mutsuz olan bir karakterdir. Babasına sevgisini göstermek için onu yanağından öptüğünde bile babasından tokatla karşılık görür, babasına göre o yaştaki kızlar böyle şeyler yapmamalıdır. Judy de özlemini duyduğu sevgiyi okulun serserileriyle takılarak gidermeye ve her ne kadar öyle olmasa da onlardan biri gibi davranmaya çalışır. Herzaman onu sevecek birini beklediğini söyler ve sonunda bulur.

Eflatun(Plato) ise filmin en yalnız çocuğudur. Annesi ve babası ayrılmıştır ve ne annesi ne de babası vardır yanında o da bu yüzden bakıcısıyla birlikte yaşamaktadır. Şiddete meğillidir. Okulda da yalnızdır. Kimse onunla arkadaş olmak istemez. Oldukça silik bir karakter olarak hayatını sürdürürken kasabaya yeni gelen Jim Stark ile tanışır ve arkadaş olurlar. Jim'i okuldaki serserilerden korumaya çalışır. Jim'i babası Judy'yi ise annesi yerine koyar, zaten başına ne gelirse bu yüzden gelir.

7 Ekim 2010 Perşembe

Eski Filmler

                     Özellikle Amerikan sineması heryıl yüzlerce film yapmakta ama o kadar film çekilmesine rağmen bu filmlerin izleyici kitlesi sınırlı. Eskiyle karşılaştıracak olursak bugün ki filmlerde bir karşmaşa var. Örneğin: abartılı silahlı çatışma sahneleri, abartılı kavga sahneleri, karakterlerin sürekli küfür etmesi ve başrolde oynayan kişiye hiçbirşey olmaması. Başrol her zaman kazanmak zorundadır, aksi kabul edilmez ama eski Fransız sinemasına bakacak olursak, orda ki filmlerin bambaşka olduğunu kolayca gözlemleriz.
                     Bir Alain Delon filmi olan "Deux hommes dans la ville" ( Şehirde iki adam ) filminde bunu görebiliriz. - yazı spoiler içermez - Filmde aksiyon sahneleri çok az olmasına rağmen gerek konusu gerekse ölçülü oyunculukla film kendini izlettirir. Karekterlerin ne yaptıkları ve ne istedikleri gayet açıktır. Diyaloglar anlaşılır ve düzgün bir şekilde gerçekleşir, yani film olması gerektiği gibi gerçeğe yakındır.
Filmi izlerken "yok canım", "oha", "bu kadar da olmaz" diyemezsiniz. Film, "bu benim başıma da gelebilir" ya da "aynen böyle bir olay yaşanmıştı" diyebileceğiniz sahnelerle doludur.
                  Tabi ki son zaman filmlerinde de "adamlar gerçekten film yapmış abi"  dediğim çok olur. Örneğin, V for Vendetta, Max Manus, Flammen & Citronen, Leon - the Professional, L’Instinct De Mort ( Ölümcül içgüdü ) , L'Ennemi public n°1 ( Ölümcül içgüdü 2 )  ... -  Bu örnek verdiğim 6 filmin 4 tanesinin gerçek hikaye olması da var tabi -
                   Anlatmak istediğim, bugün çoğu film yıldızı veya yönetmen bol aksiyon sahnesi ya da sevişme sahnesi ( o da bir aksiyon tabi ) ile filmlerini dolduruyor. O filmleri insanlar sırf beğendiği film yıldızının sevişmesini görmek için ya da aksiyon sahnelerinde ki çoğu vahşet içeren sahneler için izliyor. Sonuç olarak o filmerde ki güzel sahne sevişme, işkence, kovalamaca, kavga, çatışma sahnesi olmak kalıyor ve bu sahneler en fazla 5-10 dk. O sahneler geçince izleyen özellikle evdeyse tuvalete, bilgisayarın başına, çay koymaya, çamasır asmaya gidiyor ve o filmde ki oyuncunun yıldızı 10 dakika parlayabiliyor. Dizilerde de durum böyle ama o da başka bir konu, başka bir zamana :)